BENZER ESERLER İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
İnsanların birçoğunu, kendileri farkında olmadıkları halde etkisi altına almış batıl bir din vardır. Bu, kendini açıkça tanıtmayan, gizli bir dindir. Hiçbir yazılı kuralı yoktur. Adı bile konmamıştır. Fakat insanların hareket ve tavırlarını, düşüncelerini kontrolü altına alır. Pek çok kimse şuurunda dahi olmadan hayatı boyunca bu dinin kurallarını uygular, bu dinin emir ve yasaklarına göre yaşar. Bu batıl din, Müslümanlık, Hıristiyanlık veya Musevilik değildir. Bu batıl dine uyan kimseler sorulduğunda belki, "Ben Müslümanım" ya da "Ben Hıristiyanım" diyebilirler. Bazı kişiler de dinsiz hatta ateist de olabilirler. Fakat her biri, aslında bu gizli dinin mensubudur.
Bu batıl din, başlangıçta insanların önüne bir bütün olarak konulup kendilerine teklif edilmez. İnsanlar bu dini, dünyaya geldiklerinden itibaren aldıkları uzun telkinler sonucunda benimserler. Bu nedenle, hareket, düşünce, tavır, hatta mimiklerinin bile bu dinden kaynaklandığını fark etmezler.
Bu batıl din, kendisine bağlananlara hedef olarak "adam olma"yı gösterir. "Adam olmak", bu dinin değer yargılarını benimsemek, kurallarını, yasaklarını ve davranış biçimlerini uygulamak, karakter özelliklerini üzerinde taşımak demektir. Toplumda kabul görmek, yadırganmamak, belirli bir yere gelebilmek için adam olmak şarttır. Bu din sonuç olarak "adam olma"nın dinidir. Biz de bu dine kısaca, "adamlık dini" adını vereceğiz. Adamlık dini, insanları samimiyetsizliğe, yapmacık ve zorlama tavırlara iter. Bu batıl dine tabi olan kimseler, çoğunlukla içlerinden geldiği gibi rahat ve doğal davranamazlar. İçinde bulundukları ortama uygun olduğunu düşündükleri davranış biçimlerini, konuşma kalıplarını, yüz ifadelerini kullanır, hemen her durumda rol yaparlar. Buna karşın, kendilerinin son derece doğal ve normal bir yaşam sürdüklerini zannederler.
Bu batıl sistem, sonuçta, kendine karşı bile samimi olamayan, yapmacık, sahte bir kişiliğe sahip insan modelleri üretir. Her yönden sıkıntı ve azap verici olan böyle şeytani bir dinin toplumun bütün kesimlerini etki altına almasının en önemli nedeni, az önce belirttiğimiz gibi, adının konmamış oluşudur. Bu şeytani dinin mensupları dinlerini yargılamayı, terk etmeyi ya da değiştirmeyi akıllarının ucundan bile geçirmezler. Çünkü içinde bulundukları sistemin bir din olduğundan habersizdirler. Tabi oldukları sistemi, "hayatın gerçekleri, değişmez kuralları" olarak görmeyi de bir erdem zannederler.
İnsan, içinde bulunduğu bu durumu terk etmedikçe, adamlık dininden kopup ayrılmadıkça İslam'ı gerçek manasıyla kavrayamaz ve yaşayamaz. Çünkü İslam'ın temel şartlarından biri samimiyet ve doğallıktır. Bir insanın İslam'ı yaşaması ve dolayısıyla gerçek mutluluk ve kurtuluşa ulaşması, ancak Allah'a, kendine ve diğer insanlara karşı son derece samimi olmasıyla mümkün olabilir. İman, ancak samimiyet zemini üzerine kurulur. Adamlık dininin etkisinden kurtulmak içinse, öncelikle bu şeytani dini teşhis ve tarif etmek gerekir. Bu kitabın amacı da budur. İlerleyen bölümlerde, adamlık dininin özelliklerini ayrıntılı olarak inceleyeceğiz.
Okuyucuya düşen, bu batıl dinin özelliklerini incelerken kendini de tartması ve gözden geçirmesidir. Çünkü her ne kadar kimse üstüne alınmak istemese de, adamlık dini herkesin üzerinde belirli bir etki yaratmış olabilir. İnsan hayatının her anına müdahale eden bu karanlık dinden kurtulmak için de, öncelikle dikkat ve samimiyet gerekmektedir.
Hak Dine Karşı Olan Adamlık Dini
Peygamber Efendimiz (sav), kendisine yöneltilen "din nedir?" sorusuna karşılık olarak "gittiğiniz yoldur" cevabını vermiştir. Bu cevap, konuyu en hikmetli biçimde özetler. Din, bir insanın ve dolayısıyla insanlardan oluşan toplumun tüm değer yargılarını, ahlak kurallarını, yaşam biçimlerini içerir. Örneğin Yusuf Suresi'nin 76. ayetindeki "din" kelimesi bu anlamdadır:
Böylece (Yusuf) kardeşinin kabından önce onların kaplarını (yoklamaya) başladı, sonra onu kardeşinin kabından çıkardı. İşte Biz Yusuf için böyle bir plan düzenledik. (Yoksa) Hükümdarın dininde kardeşini (yanında) alıkoyamazdı... (Yusuf Suresi, 76)
Kuran'da inkar edenlerin de bir dinin mensubu oldukları gerçeği çeşitli ayetlerde haber verilir. Örneğin Firavun, Hz. Musa hakkında kavmine şöyle demiştir:
... Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum. (Mümin Suresi, 26)
Başka ayetlerde de kafirlerin, resullerin getirdiği hak dine karşı eski batıl dinlerine bağlılık gösterdikleri şöyle anlatılır:
İçlerinden kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar. Kafirler dedi ki: "Bu, yalan söyleyen bir büyücüdür. İlahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey." Onlardan önde gelen bir grup: "Yürüyün, ilahlarınıza karşı (bağlılıkta) kararlı olun; çünkü asıl istenen budur" diye çekip gitti. "Biz bunu, diğer dinde işitmedik, bu, içi boş bir uydurmadan başkası değildir." (Sad Suresi, 4-7)
Buraya kadar da anlaşılacağı gibi her insanın bir dini vardır. Allah'ın dinine uymayanlar, hatta kendini ateist olarak tanıtanlar bile, gerçekte "dinsiz" değildirler, sadece batıl bir dinin mensubudurlar. Bu dinlerin bir kısmı, günümüzde "din" olarak tanımlanmıyor olabilir. Ancak Kuran'da belirtildiği gibi hepsi de birer dindirler. Örneğin Marksizm de bir anlamda batıl bir dindir, çünkü bu ideoloji bir kısım insanların "gittikleri yol"dur. Marksistler, Marx'ın ürettiği düşünce sistemini benimsemiş, onun düşünce yöntemini kabul etmişlerdir. Dünyayı onun koyduğu kıstaslara göre değerlendirirler. Nasıl var olduklarını ve ölümün ne olduğunu da Marx'ın (ve Engels'in) bilim dışı mantıklarına dayanarak açıklarlar. Kısacası Marksizm'e inanmışlardır ve hayatlarını da ona göre yönlendirir, olayları ona göre değerlendirirler.
Marksizm sadece bir örnektir. Ona benzer yüzlerce farklı din (yani felsefe, düşünce sistemi vs.) sayılabilir. Marksizm'e tamamen zıt olan ideolojiler de birer dindir. Tabii tüm bu dinler, "batıl" dinlerdir ve temelde insanları Allah'ın yolundan saptırmak amacıyla üretilmişlerdir.
Burada vurgulanması gereken asıl önemli nokta şudur: Dünya üzerinde, ideolojisi, felsefesi, dünya görüşü ne olursa olsun ya da isterse hiç olmasın, hak dinden uzaklaşmış kişilerin istisnasız tabi oldukları tek bir ortak batıl din vardır. Bu din de girişte ifade ettiğimiz ve ana hatlarını belirttiğimiz "adamlık dini"dir. Ve şeytanın, insanları hak dinden saptırma ve uzaklaştırma çabasında kullandığı en sinsi ve en etkili silahlarından biridir.
Adam Olmak!
"Sen önce adam ol!"
"Adam gibi insan olsan bunlar başımıza gelmezdi!"
Bu sözleri hayatımız boyunca kimbilir kaç defa duymuşuzdur. Özellikle gençlik yıllarında, büyüklerimize pek de onaylamadıkları bir şeyi söylediğimizde ya da onların istemedikleri bir şeyi yaptığımızda...
Bu sözü sarf eden insan için "adam olmak" herşeyin başında gelir. "Adam olmak" tabiriyle kastedilen, toplum tarafından genel kabul görmüş bir anlayışa, kültüre, tavra ve yaşama sahip olmak, makbul olarak tanıtılan belli kalıpları üzerinde taşımaktır. Bu değerler sistemi, kalıpları ve kuralları ile toplumun büyük bir çoğunluğunca kabul görmekte ve uygulanmaktadır. Bu kalıpların ve kuralların nereden doğdukları, ne derece doğru oldukları ise kolay kolay tartışmaya açılmaz, çarpıklıkları yargılanmaz. Zira, toplumun büyük çoğunluğunca benimsenen bu yapıyı sorgulamak, kitlelere ters düşmek, geniş bir kesimin tepkilerine hedef olmak tehlikesini de beraberinde getirir.
Doğruluğuna kesin olarak inanılmış bu yapı, yalnızca belli toplumlara has bir özellik olarak değerlendirilmemelidir. Bu sistem gerek Doğu'da gerekse de Batı'da, her çeşit kültürün yer aldığı ortamlarda kendine özgü bir inanç ve kabuller sistemi olarak varlığını sürdürmekte, yasaklamaları, yaptırımları ve tavsiyeleriyle adeta kendi başına, müstakil bir din -adam olmanın dini- halinde uygulanmaktadır: "Adamlık Dini".
"Adam olmak", Müslüman olmanın, Allah'a inanmanın, güzel ahlaklı olmanın, hatta insan olmanın dışında apayrı bir kavramdır. Allah'ın Kuran'da tarif ettiği tavır ve ahlakın bu dinde kesinlikle yeri yoktur. Zaten adamlık dini, Kuran ahlakının gerçek anlamda yaşanmadığı ortamlarda doğmakta ve gelişmektedir. Genelde toplumda hayran olunan, özenilen, üstün görülen kişiler adamlık dinini çok iyi öğrenmiş ve bu batıl sistemi bütün kurallarıyla uygulayan kişilerdir.
Burada Kuran'da tavsiye edilen temel ahlak prensiplerini ve adamlık dininin bunlara tamamen ters olan çürük mantığını vurgulamakta yarar vardır. Kuran'da tüm insanların Allah'a karşı sorumlu olduğu bildirilir. Buna göre, insan yalnızca Allah'ı razı etmekle yükümlüdür ve başka insanların takdiri ya da beğenisi peşinde koşmamalıdır. Kuran ahlakını yaşayan bir mümin; "Allah, kuluna yeterli değil mi? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar..." (Zümer Suresi, 36), "... yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter." (Furkan Suresi, 31) ayetlerine göre düşünür ve yaşar. Tüm hayatı Rabbimiz'i hoşnut edebilme amacına yöneliktir. Dinin temeli budur. Kuran'da, Hz. İbrahim'den bugüne uzanan hak dinin özelliğinin, tüm hayatın Allah'a adanması olduğu haber verilir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
De ki: "Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim'in hanif (muvahhid) dinine. O, müşriklerden değildi." De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (Enam Suresi, 161-162)
İnsanın hayattaki temel amacının Allah'ın rızası olması, diğer insanlarla olan ilişkilerini de kuşkusuz temelden değiştirir. Az önce belirttiğimiz gibi kişinin diğer insanlara karşı müstakil bir sorumluğu yoktur. Ama Allah, diğer insanlara nasıl davranılması gerektiğini Kuran'da bildirmiştir ve Allah'a karşı duyulan sorumluluk, diğer insanlara karşı da en şefkatli, en merhametli, en adaletli, en doğru, en dürüst tutumun gösterilmesini sağlar. Ayetlerde, müminlerin bu yöndeki bakış açısı şöyle tarif edilir:
Adaklarını yerine getirirler ve şerri (kötülüğü) yaygın olan bir günden korkarlar. Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz size, ancak Allah'ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür. Çünkü biz, asık suratlı, zorlu bir gün nedeniyle Rabbimiz'den korkuyoruz. (İnsan Suresi, 7-10)
Ayetlerden de anlaşıldığı gibi, müminlerin diğer insanlardan medet umma, onlardan karşılık bekleme gibi bir tavırları yoktur. Bu, mümine çok güçlü ve sağlam bir karakter kazandırır. Mümin her ortamda, herkesin karşısında doğru olanı, yani Allah'ın emirlerini yerine getirir. Ne kimseden takdir bekler ne de kimseden çekinir. Yalnızca Allah'ın hoşnutluğunu ister. Nitekim Allah Kuran'da, müminleri "kınayıcının kınamasından korkmayanlar" (Maide Suresi, 54) olarak tanımlamaktadır. Bu nedenle, müminin olaylar ve insanlar karşısında karakteri ve tavrı hiçbir şekilde değişmez. Ne kendisine verilen bir makam ya da mevkiden dolayı şımarır, ne de içinde bulunduğu zor durumdan dolayı ümitsizliğe kapılır. Kuran'da müminlerin bu istikrarlı karakterlerine sık sık dikkat çekilmekte, büyük bir mülk ya da iktidar ele geçirdiklerindeki tavırlarıyla, zorluk ve yoksulluk içindeki tavırlarının aynı olduğu ayetlerden anlaşılmaktadır. Çünkü mümin, kendisine isabet eden her türlü nimet (bu mülk, iktidar, makam vs. olabilir) ya da sıkıntının (insanlar tarafından kınanmak, saldırıya uğramak, sürülmek, yoksul kalmak, hapsedilmek vs. olabilir) Allah'tan geldiğinin ve tüm bunların kendisini eğitmek ve denemek için yaratılmış birer "imtihan" olduğunun bilincindedir.
Buna karşılık adamlık dini, Allah'ı gereği gibi takdir edemeyen, Allah'ın hoşnutluğu yerine insanların hoşnutluğunu arayan, ahiret yaşamı yerine dünyadan medet uman insanların dinidir. Bu şeytani dinde, insanlar birbirlerine karşı sorumlu olduklarını düşünürler. Diğer insanları hoşnut etmek, diğer insanların beğenisini kazanmak, toplumda "statü" edinmek hayatın belki de en önemli amacıdır.
Bundan dolayı da, mümin tavrının tam aksine, adamlık dininin mensupları olaylar ve insanlara göre değişen bir tavır ve karaktere sahip olurlar. Bir başka deyişle, adamlık dini bir "ayar" dinidir. Yerine, zamanına, kişisine, olayına göre tavır, bakış ve ses ayarları gerektirir. Samimiyet ve doğallık bu batıl dinde yeri olmayan kavramlardır. Bu sapkın inanca göre toplumda her cinsin, yaşın, olayın adamı içinde bulunduğu duruma, sahip olduğu "statü"ye göre farklı tavırlar göstermelidir.
Kadınlar kendilerine belirlendiği gibi davranmalı, erkekler ve çocuklar da yine kendilerine verilen rolleri oynamak zorundadırlar. Eğer kişi bir öğrenciyse, adamlık dini kuralları bir öğrencinin neler yapmasını gerektiriyorsa öyle davranmalıdır. Bir memur, doktor, öğretmen ve işçi için de aynı kurallar geçerlidir. Adamlık dini mensupları, toplum içinde sahip oldukları statüyü kendilerine kimlik edinir ve bu kimliğin gerektirdiği gibi davranırlar. Oysa müminin kişiliğini inancı şekillendirir, az önce belirttiğimiz gibi, toplumun kendisine olan bakış açısı, içinde bulunduğu statü, bu kimliği hiç etkilemez.
Adamlık dini toplumu içinde yetişen insana, bu ahlak ve kişilik yapısı otomatik olarak yerleşir ve bu batıl dinin kuralları derhal uygulanmaya başlar. Toplum içinde geçerli olmanın, üstün olmanın yolları buralardan, bu tavır ve davranışlardan geçer.
İlerleyen bölümlerde, adamlık dininin, ait oldukları çevreye, yaş dönemlerine, sosyal ve kültürel durumlarına, cinsiyetlerine göre insanlara öğretilen karakter, tavır ve konuşma biçimlerini, ruh ve kişilik yapılarını, psikolojileri inceleyeceğiz. Bunların Kuran'da tarif edilen ideal davranış biçimlerinden, kişilik ve ahlak yapısından ne derece uzak olduğu, Kuran ayetleriyle karşılaştırma yapıldığında açıkça görülmektedir. Bu şekilde, şeytanın batıl dinlerinden biri olan "adamlık dini"nin, İslam'dan uzak bir insana, hayatının her döneminde nasıl hükmettiği ortaya çıkmaktadır.
Adamlık Dinindeki Ortak Psikoloji ve Davranış Biçimleri
Adamlık dininin yaşam felsefesi ve kuralları, Kuran ahlakının tamamen tersi olan batıl bir inanıştan kaynaklanır. Bu şeytani inanış kişinin tüm yaşantısına hakim olan, toplumda da doğal ve geçerli görülen bir zihniyettir. Kuran'ın pek çok yerinde kötü ahlak modeli olarak tarif edilen tavır ve hareketler, adamlık dinini yaşayanlar tarafından çoğu zaman meziyet olarak kabul edilir.
Bu batıl din, kuralcılığın hakim olduğu bir hayat tarzıdır. Toplum, büyük kısmı atalarından miras kalmış birtakım kurallara sahiptir. Bu kuralları ise, "... Gerçekten biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine uymuş kimseleriz." (Zuhruf Suresi, 23) diyen inkarcı toplumlara benzer şekilde, adeta İlahi bir hüküm gibi korunmaktadır.
Bu kuralların dışına kolay kolay çıkılmaz. Yemek yeme adabından, yatma vakitlerine, sevgi ve saygı gösterme şekillerinden, arkadaş seçimine, misafir ağırlamaya kadar, hep daha önceden belirlenmiş kurallara göre yaşanır. Bu batıl dini tercih eden ve bu batıl dinin adamı olma yolunda ilerleyen her kişi, toplumun büyük çoğunluğu tarafından kabul gören ortak bir üslubu ve tavrı benimsemek zorundadır. Hatta bu tavırların ustalıkla icra edilmeleri bir üstünlük ölçüsü olarak kabul edilir. Tercihler Allah'ın rızasına göre değil, adamlık dininin koyduğu hak olmayan ölçülere göre yapılır. Bu çarpık anlayış, adamlık dinine tabi olanlarda geniş çaplı karakter ve davranış bozukluklarına sebep olmuştur. Aşağıda, bunların en belirgin olanlarını ana başlıklar altında inceleyeceğiz.
Yapmacık ve Samimiyetsiz Konuşmalar
Adamlık dini bir "kalıplar" dinidir. İnsan bu kalıpları benimsediği ve uyguladığı müddetçe toplum içinde benimsenir ve rağbet görür. İnsan ilişkilerinde çok önemli bir yer tutan konuşmanın da bu batıl dinde kendine özgü sayısız kalıpları vardır. Adamlık dininde konuşmalar ortam ve duruma göre bu kalıplardan uygun olanlarının seçilip ardı ardına getirilmesiyle oluşur. Kişinin sarf ettiği sözleri gerçekten hissedip hissetmediği hiç önemli değildir. Adamlık dini insanı, hissettikleri dışa vurduklarından farklı olduğu için -diğer bir deyimle içi dışı bir olmadığı için- bir anlamda "iki yüzlü"lüğün tarifi içine girer. Normal bir insan için ikiyüzlülük her ne kadar utanılacak bir durum olsa da adamlık dinini yaşayan bir kişi utanılacak bir duruma düştüğünün farkında değildir.
Kişi adamlık dininde, nefret ettiği halde seviyor görünmeyi, sevdiği halde ilgisiz görünmeyi, umursamadığı halde saygı göstermeyi, üzülmediği halde üzülmüş gibi, sevinmediği halde sevinmiş gibi davranmayı, içinden gelmediği halde gülüp kahkaha atmayı ya da ağlamayı, hiç etkilenmediği halde çok şaşırmış görünmeyi öğrenir. Şartların gerektirdiğine göre de bu öğrendiklerini uygular.
Karşısındakiler de aynı yapıya sahip oldukları için yapmacıklık ve samimiyetsizliği yadırgamaz, doğal karşılarlar. Sıra kendilerine geldiğinde de aynı sahte ve suni karakter yapısını sergilemekten kaçınmazlar. Samimiyetsiz konuşma çeşitlerinden bazı örnekleri şöyle sıralayabiliriz:
Olayları anlatırken daha fazla ilgi çekebilmek için abartılı bir üslup kullanmak. Basit bir şeyi önemliymiş, önemli bir şeyi de basitmiş gibi anlatmak. Konuşurken, Türkçe karşılıkları olsa bile, yabancı kelimeler kullanarak yabancı dil bildiğini belli etmek...
Bilmediği bir konu anlatılırken belli etmeyip biliyormuş gibi davranmak, o konu hakkında duyduğu bir şeyi ekleyip sanki bütün konuya hakimmiş havası vermek. Anlatılanlardan etkilenmediği halde yapmacık abartılı tepkiler vermek ve hissetmediği halde hayret, beğeni, kınama, üzülme, onaylama, destekleme sözleri sarf etmek. Örneğin aslında şaşırmadığı halde, "pes doğrusu", "ay inanmıyorum", "şok olduk"... gibi ifadeler sarf etmek.
Bunların çoğu samimi olarak hissedildiği için söylenmez. Aslında karşı taraf da bu lafların yapmacıklığından haberdardır. Ancak önemli olan bu kalıpların yerli yerinde ustaca kullanılmasıdır. Gerisine aldırış edilmez. Samimiyetsizlik ve ikiyüzlülük adamlık dininde öyle doğal bir hal almıştır, öyle benimsenmiştir ki, kazara bir derece açık sözlü, içi dışı bir, samimi görünen birisine rastlansa onun bu özelliğinden olağandışı bir olaymış gibi bahsedilir. Adamlık dininin yaşandığı çevrelerde insan samimiyetsizliğinde başarılı olduğu ölçüde toplum içinde başarılı olur. Toplumda insanların hayranlık duyacağı mevkilere ulaşmış pek çok insana dikkat edildiğinde, bu kuralları uygulamada son derece usta oldukları görülecektir. Erkeklerde iş hayatında, mesleki kariyerde bir yükselme aracı olan samimiyetsiz konuşmalar kadınlarda eş, dost, arkadaşlar arasında bir övünme vesilesi olarak kullanılır. Kocanın makam-mevkisi, zenginliği, çocuklarının okul durumları, tatilde gidilen yerler, sosyal ilişkiler ve faaliyetler bire bin katılarak anlatılır. Yapmacık konuşma çeşitlerine örnek olarak aşağıdakileri de sayabiliriz:
Karşı tarafın esprilerine, ayıp olmasın diye veya ondan çekindiği ya da ona yaranmak için zoraki gülmek, içinden gelmediği halde yapmacık kahkahalar atmak. Sinirlenince abartılı kibar bir üsluba geçip sinirlendiğini ses tonuyla belli etmek de adamlık dininde sıkça rastlanan tavır bozuklukları arasındadır.
Dengesiz Davranmak
Adamlık dininde insanların dengesiz yönlerinin olması ilgi çekici ve makbul görülür. Bu nedenle birçok insan aslında son derece normal bir kişiliğe sahip olmasına rağmen özellikle "dengesiz" tavırlarda bulunur. Çünkü bu, çevresindeki insanlar arasında itibar elde etmesine ve takdir toplamasına sebep olacaktır. Adamlık dininin bu çarpık zihniyeti nedeniyle dikkat çekebilmek için canını tehlikeye atanlar dahi görülebilir. Özellikle gençler arkadaşlarına hava atmak ve insanların hayranlığını kazanmak maksadıyla, akılsızca cesaret gösterileri yapılır. Örneğin arabayla sürat yaparlar. Çok tehlikeli olabilecek bir virajda öndeki arabayı sollamaya kalkarlar. Özellikle karşıdan gelen aracın üzerine sürüp son anda kenara çekilirler.
Hem kendi hayatlarını hem de diğer kişilerin hayatlarını hiçe sayarak kendilerine "delilik derecesinde cesur, ölümden bile korkmuyor" dedirtmek isterler. Halbuki bir insan aslında ölümden korkmadığından değil, adamlık dininin etkisine kapıldığı için bu tip bir tavır içine girer. Ancak unutulmamalıdır ki, delice sürat yaparak sözde bir cesaret gösterisi sergileyen bir genç tam o anda bir kaza yaparsa, yüzündeki bütün o çılgınlık giderek yerini çok ciddi ve korku dolu bir ifadeye bırakacaktır. Yardım istemeye ve ölmemek için dua etmeye başlar. O anda adamlık dini tümüyle etkisini yitirir ve yerini Allah korkusu alır.
Dengesiz görünmenin başka bir yöntemi, korkulan, çekinilen dolayısıyla da takdir edilen insan olabilmek için, zaman zaman öfkesine hakim olamıyormuş taklidi yapmaktır. Bir konuya sinirlendiğinde yumruğunu sıkarak duvara vurmak, cama yumruk atarak elini kanatmak, yüzünü elleriyle kapayarak bir süre sakinleşmeyi beklemek, hemen içki içmeye başlamak adamlık dininin gereği olarak yapılan belli başlı tavırlardandır. Hatta çoğu kişi "benim pskopat bir yönüm vardır" ya da "karanlık bir yönüm vardır, ama her zaman ortaya çıkmaz" gibi açıklamalarla kendisini yarı deli gibi göstererek insanların arasında itibar kazanmaya çalışır.
İnsanın hayatını tehlikeye atan birtakım sporlar da genelde bu imajı verebilmek için yapılır. Çoğu kişi sakatlanmaktan, bedenen zarar görmekten veya ölmekten korktuğu halde sırf çevresine hava atabilmek için bu sporlara yönelir. Bu yönüyle adamlık dini normal akla sahip olan insanları da anormal hareket etmeye ve hasta bir kişilik geliştirmeye zorlamış olur.
Beceriksizlik Taklidi
Adamlık dininde, zengin insanların beceriksiz olması gerektiğine dair bir yanlış inanç vardır. Bu inancın mantığı şu düşünceye dayanır: Zengin olan insanlar yanlarında fiziksel olarak güç sarf edecekleri işleri yaptıracak ücretli çalışanlar bulundururlar. Örneğin yemeklerini kendileri yapmaz, aşçı tutarlar. Evlerini kendileri temizlemez, hizmetçi edinirler.
Kıyafetleri söküldüğünde kendileri dikmezler, bir eşya kırıldığında onu yerden toparlamak için gayret sarf etmezler, bir yere gidilmesi gerektiğinde adresi şoföre verir, yolu bulmasını ondan beklerler, alışverişe kendileri çıkmaz eve getirttirirler, rahatsızlıklarında eve özel doktor getirtir, hastane prosedürlerinin neler olduğunu bilmezler. Araba bozulsa, lastik patlasa, herhangi bir eşyaya zarar gelse bunları telafi etmesi için mutlaka yanlarında çalıştırdıkları kişiyi görevlendirirler. Tüm bunlar servet sahibi insanlara mahsus bir hayat şeklidir. Bu nedenle başkalarının desteğiyle yaşamaya alışmış olan bu insanlar, el becerilerini geliştirme gereği duymazlar.
İşte bu zihniyet, kendisini zengin gibi gösterip hava atmak isteyen birçok insanın aslında becerikli olmasına rağmen "beceriksizlik taklidi" yapmasına sebep olur. Bu nedenle özellikle kadınlar arasında "el becerisi gelişmemiş, hiçbir şeyden anlamayan insan" havası vermek oldukça yaygındır. Örneğin bir genç kızın aslında bildiği halde arkadaşlarının yanında "ben çay yapmasını bilmem, ben yemek yapmaktan hiç anlamam, hayatım boyunca mutfağa girip bir şey yaptığımı hatırlamam, ben hiç iyi dikiş dikemem, bugüne kadar elime iğne iplik almadım" gibi sözler söylemelerinin altında yatan düşünce budur. Bu şekilde her işini başkasına yaptırma olanağı olan zengin bir insan görünümü vermeye çalışırlar.
Beğenmemek
Bir insan bir eşyayı neden beğenmez ve değersiz görür? Çünkü daha iyisine sahiptir. Örneğin sarayda oturan bir insan bir apartman dairesini beğenmeyebilir ve dekorasyon şeklini eleştirebilir. Ancak gecekonduda oturan bir insan için güzel bir apartman dairesi büyük bir saray hükmündedir. Çünkü kendisi çok daha kötü koşullarda yaşamaktadır.
Bir insan diğer bir insanın aklını neden beğenmez? Çünkü kendisinin daha akıllı olduğuna inanıyordur. Bir insan diğer birinin fikrini neden beğenmez? Çünkü kendisinin daha iyi fikirleri vardır. Bir insan karşısındakinin yaptığı işi neden beğenmez? Çünkü kendisi daha iyi yapabilecek bir beceriye sahip olduğunu düşünüyordur. Dolayısıyla bir şeyi beğenmemek, genellikle o şeyin daha iyisine sahip olmak anlamına gelir.
Bu nedenle çevrelerine herşeyin en mükemmeline sahip insan havası vermek isteyenler, gördükleri hiçbir şeyi beğenmezler. Hatta beğenseler bile bunu belli etmez, bir kusur bularak mutlaka eleştirmek isterler. Örneğin arkadaşlarıyla birlikte lüks bir restorana giden bir kişi, hayatı boyunca böyle lüks bir restorana gitmemiş olsa bile, yine de buranın yemeklerinde veya dekorasyonunda ya da garsonların tavırlarında bir kusur bulmaya çalışır. "Bence yemekleri pek iyi değildi, manzarası çok kötüydü, ne biçim döşenmiş insan daralıyor" gibi eleştiriler getirerek, bundan çok daha iyi yerler gördüm havası vermeye çalışır.
Genç kızlar kendilerinden daha güzel bir kız gördüklerinde mutlaka bu kişide bir kusur bularak kendi üstünlüklerini vurgulamak isterler. Örneğin saçlarının güzelliğine güvenen bir genç kız, kendisinden daha güzel birini gördüğünde "saçları ne biçim, saç modeli hiç yakışmamış veya saçları biraz seyrek galiba" gibi eleştirilerle aslında kendisinin daha üstün olduğunu vurgulamaya çalışır. Boyu uzun olan bir genç kız, kendisinden biraz daha kısa boylu ama daha güzel birini gördüğünde hemen "boyu kısa" gibi sözlerle bu kişiyi kendince küçük düşürmeye çalışır.
Adamlık dininin bu hatalı anlayışından dolayı bir kişinin kendisinden daha üstün gördüğü, daha akıllı, daha güzel, daha yetenekli bulduğu bir insanın özelliklerini övücü şekilde dile getirdiğine rastlayamazsınız. Örneğin bir köşe yazarının kendi yaşıtı olan bir başka yazarı övdüğünü, kendisinden daha akıllı bulduğunu veya tespitlerinin, üslubunun kendisinden daha isabetli olduğunu açıklayan bir yazısını görmeniz pek mümkün olmaz. Bir sanatçının kendi seviyesinde gördüğü bir başka sanatçıyı takdir etmesi, daha güzel ve yetenekli olduğunu söylemesi çok nadirdir. Ancak genellikle bu insanların birbirlerini kıyasıya eleştirdiklerine rastlayabilirsiniz. Örneğin bir psikolog diğerinin yöntemini beğenmez, bir diyet uzmanı diğer diyet uzmanlarının izlediği yöntemi eleştirir, bir televizyon sunucusu diğer sunuculara mutlaka bir kusur bulur. Bunun nedeni kendi yeteneklerini, akıllarını veya konumlarını üstün gösterme çabasıdır.
2- KONUŞMA BOZUKLUKLARI
Konuşma, insanların fikir, düşünce ve duygularını, istek ve arzularını dış dünyaya aktarmalarına, birbirleri arasında geniş çaplı iletişim kurmalarına yardımcı olur. Oysa adamlık dininde konuşma, bu temel amaçlarının dışına taşarak adamlık dini insanının çarpık psikolojisinin bir dışa vurum aracı haline gelmiştir. Adamlık dini insanının bütün kompleksleri, kişilik bozuklukları, psikolojik problemleri, ruhsal sapmaları konuşması sırasında ortaya dökülür. Büyük bir çoğunluk kendisini dışarıya karşı olduğundan farklı ve üstün gösterme sevdasındadır. Bu gösteriş de, tavır ve davranışlarla olduğu gibi büyük ölçüde konuşma yoluyla gerçekleştirilir. Bu bölümde adamlık dini fertlerinin konuşmalarını, üslup, içerik, tavır, mimik ve diğer özellikleri açısından ele alacağız.
İlgi Çekmek
Toplu ortamlarda insanların ilgisini çekebilmek, varlığını hissettirmek, kendini kanıtlamak maksadıyla başvurulan yapmacık tavır ve davranışların en belirginlerini şöyle sıralayabiliriz:
Bulunduğu ortama aykırı tavır ve davranışlarla farklı görünmeye, kendine özel bir hava vermeye çalışmak, neşeli samimi bir ortamda ciddi ve ağır takılmak, az konuşmak ya da ciddi, konsantre olunması gereken bir ortamda laubali hareketler yapmak...
Olaylara normalden fazla tepkiler vererek veya aşırı tepkisiz davranarak ilgi çekmeye çalışmak. İçinde fırtınalar koptuğu halde bir olayı son derece olgun karşılamış gibi davranmak. Ani tavır değişiklikleri göstermek, gülerken birden anlamsız bir şekilde ciddileşmek veya sakinken aniden taşkın hareketler yapmaya başlamak, ani kahkahalar atmak. Normal konuşurken bir anda abartılı bir üsluba geçmek, örneğin ses tonunu yükseltmek ya da aşırı kısık bir sesle konuşmaya başlamak. Bu arada, yüz mimiklerinde ve el kol hareketlerinde de aynı şekilde abartılı bir hava estirmek. Değişik duruş ve oturuş tripleri yapmak. Bu suretle dikkat ve ilgiyi üzerinde tutmaya çalışmak. Birisinden ilgi görene kadar yakınlık göstermemek, daha sonra ilgilenmek, kendisine samimi davranan, yakınlık gösterenlere karşı ilgisiz davranmak, tepeden bakmak, kendisine yüz vermeyen, küçümseyen, ilgi göstermeyenlere yaranmaya, ilgisini çekmeye çalışmak...
Toplu ortamlarda ilgi çekmek için başvurulan yöntemlerden bazılarını da şöyle sıralayabiliriz: "Kendine meşgul havası vermek", "hasta, rahatsız ya da sıkıntılı hal görüntüsü vermek", "kasıtlı hata yapmak, olay çıkarmak", "görmediği bir şeyi görmüş gibi anlatmak"... Kendisiyle ilgilenilmediği veya kaale alınmadığı ortamlarda dikkat çekmek için ya da herkesten daha farklı ve özel bir ilgi görebilmek amacıyla şahsiyet gösterileri yapmak da bu yöntemlerinden biridir. Bu gösterilerin temeli rol yapmaya dayalıdır. Bazı örnekler vermek gerekirse:
Öyle olmadığı halde, şaşırmış, kızmış, sevinmiş, beğenmiş gibi davranmak, bunları belli eden mimik ve hareketler yapmak. Kaşlarını kaldırmak, kaşlarını çatmak, sert bakmak, imalı bakmak, dudaklarını büzmek, gözlerini kısmak, vs... Protesto hareketleri yapmak, örneğin, kendi de aynı fikirde olduğu halde bir konuda kasten muhalefet etmek gibi...
Bilinen bazı özelliklere sahip olduğu halde, bunlardan özellikle bahsetmeyip başkalarının konu açmasını beklemek, bu özelliklerinden bahsedilince de tevazu yapmak, bu şekilde, kimbilir başka bahsetmediği, bilinmeyen ne üstünlükleri var, ama tevazusundan söylemiyor izlenimi uyandırmak.
Menfaat Gözetmek
Gerçekte hissedilmeyen samimiyetsiz hareket ve davranışlarda bulunmanın sebeplerinden biri insanlardan elde edilmesi umulan çeşitli menfaatlerdir. Sevmediği fakat çıkarı bulunduğu birine sempatik görünmeye çalışmak, onun dalkavukluğunu yapmak, her fırsatta gözüne girmeye, kendini beğendirmeye çaba göstermek, patronuna, amir veya müdürüne karşı sahte bir sadakat ve saygı göstermek, şartlar değiştiğinde ise gözünü kırpmadan vefasızlık yapmak adamlık dini mensuplarına göre olağan davranışlardandır.
Ayrıca yaranma zihniyetinden dolayı veya korktuğu, çekindiği için doğru bildiğini söyleyememek, bunu da herkese hak verme, demokratlık gibi teviller ile kapamaya çalışmak da yapılan hareketlerdendir.
Gösteriş Yapmak
Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama', bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir 'çoğalma-tutkusu'dur. (Hadid Suresi, 20)
Yukarıdaki ayette adamlık dininin önemli bir özelliği olan övünme ve gösteriş yapma konusunun insanlar arasında ne kadar yaygın olduğuna dikkat çekilmektedir. İslam dininde hayatın en büyük amacı Allah'ın rızasını kazanabilmektir, ancak adamlık dininde hayatın en büyük amacı insanların rızasını kazanabilmektir. Bu nedenle adamlık dininde gösteriş yapmak hayati önem taşır. Çevresi tarafından beğenilen, takdir edilen, hayran olunan, özenilen veya gıpta edilen insan olmak herşeyden daha önemli olur. Bu batıl dinde insanlar çevreleri için giyinir, konuşur, ev döşer, meslek seçer veya kitap okurlar. Tüm yaptıklarında en büyük hedefleri yaptıkları için insanların takdirini toplayabilmektir. Örneğin kitapçıya gidip bir kitap seçerken en merak ettikleri konuya değil, en çok satan kitaba bakarlar. Hangi kitabı okuduklarında daha "havalı" ve günün modasına daha uygun olacağını düşünürler. Çünkü burada kitap okumanın amacı görgü, bilgi veya kişiliğini geliştirmek değil, çevresine karşı anlatacak bir şeyler bulabilmektir.
Birçok insan çocuğunu yetiştirirken onun sabırlı, hoşgörülü, imanlı, merhametli veya cömert bir insan olması için uğraşmaktan ziyade, yanlış da olsa çevresi tarafından makbul görülen özelliklere sahip olması için gayret eder. Örneğin en prestijli okula sokabilmek için uğraşırlar, yeteneği olmadığı halde piyano dersi aldırırlar, sırf arkadaşlarına gösteriş yapabilmek için kendilerine anne yerine "mami" vs. gibi Türkçe'de kullanılmayan ifadelerle hitap etmesini isterler, kibirli bir çocuk olarak yetiştirmenin makbul görüleceğine inanırlar. Çünkü adamlık dininde çocuk çok önemli bir "gösteriş" konusudur. Çocuğun iyi bir kolejde okuması, birkaç yabancı dil bilmesi, güzel olması, iyi giyinmesi, arkadaşlarının arasında popüler olması veya yetenekli olması anne ve babanın çevredeki itibarı açısından çok önemlidir. Nitekim adamlık dini sohbetlerinde anne ve babalar çocuklarının ne kadar tevazulu, ne kadar şefkatli veya ne kadar yumuşak başlı olduklarını değil, insanların gıpta edecekleri bu tip özelliklerini anlatmayı tercih ederler. Bu nedenle de çocuklarının ahlakıyla değil, görüntüsü ile ilgilenirler.
Hava atma konularından bir diğeri "gösterişli ev" sahibi olmaktır. İnsanlar ev seçerken kendi rahatlıklarından ziyade, çevrelerinin bakış açısına önem verirler. Hangi muhitte ve kaç katlı olmasının, nasıl bir manzara görmesinin, kaç metre kare olmasının kendilerini daha itibarlı yapacağına bakarlar. Evin içini de tümüyle çevrelerinin bakış açısına göre döşerler. Başka bir renkten hoşlansalar bile moda olan rengi seçerler, koltuklar son derece rahatsız olmasına rağmen sırf pahalı ve gösterişli diye satın alırlar, hiç beğenmedikleri bir döşeyiş şekline sadece ünlü bir mimara yaptırdıklarını söyleyebilmek için katlanmak zorunda kalırlar. Büyük vakitleri bu evin içinde geçtiği halde, sırf bu kadar para verdikleri salon eskiyip de gösterişleri bozulmasın diye misafir gelmesi haricinde salona adımlarını bile atmazlar. Hatta bazı insanlar, mobilyaların üzerlerini örtülerle veya naylonlarla kaplayıp kendileri içeride küçük bir odada otururlar. Yani evin yarısını gösterişe, diğer yarısını da yaşamaya ayırırlar.
Övünmek insanlar için öylesine büyük bir tutkudur ki, en yakın gördükleri kişilere bile mutlaka "gösteriş yapmak" isterler. Bunu en iyi yapabilecekleri yerlerden birisi davetlerdir. Gelen kişileri görmek istedikleri için değil, sadece onlara "hava atabilmek" için büyük davetler verirler. Davetin her detayı bu amaca uygun olarak hazırlanır. Yemekler bile lezzetlerine göre değil zengin gösterme niteliklerine göre seçilirler. Burada amaç misafirlerin bu yemekten lezzet alması değil, bu yemeğe harcanan paraya gıpta etmesidir. Böyle bir toplantıda herkes birbirinin kıyafetine, ayakkabısına, çantasının markasına, mobilyalara, takılan mücevherlere veya kullanılan parfümlere bakar.
Davete katılanların tüm konuşmaları bir çeşit "gösteriş yarışı"nı andırır. Konuşmalarda herkes bir konuda kendini ispat etmek ister. Kadınlar yurt dışı seyahatlerinden, gittikleri bir ülkenin güzelliğinden, hizmetçi bulmanın zorluklarından, terzilerinden, aldıkları marka kıyafetlerden, berberlerinden, kuyumculara sipariş ettikleri mücevherlerden bahsederek kendilerini ispat etmeye ve diğer kadınları ezmeye çalışırlar. Erkekler iş sahasında kazandıkları başarılarla, çevrelerinin geniş olmasıyla, ekonomi ve siyasi konulardaki yorumları ya da sanki konuya çok hakim bir insan edasıyla yaptıkları önerilerle ön plana çıkmaya çalışırlar. Dolayısıyla bu tip adamlık dini sohbetlerinde samimiyet, sıcaklık, dostluk oluşması imkansızdır. Nitekim bu tip davetliler toplantıyı terk ettikten sonra mutlaka geride kalanların kritiğini yaparak geceyi noktalarlar. Konuştukları kişilerin samimiyetsizliğinden, gösteriş yapmaya çalıştıklarından, ne kadar sıkıldıklarından, ev sahiplerinin görgüsüzlüğünden, evin dekorasyonunun kötülüğünden, yemeklerin lezzetsizliğinden bahsederler. Böylece adamlık dininin hakim olduğu bu tip toplantıları son derece bıkkın, sıkılmış ve canları yanmış bir şekilde terk ederler.
Bilmişlik ve Ukalalık
Adamlık dini içinde yaşayan bir insan Kuran'da bildirilen akıl ve anlayış keskinliğinden oldukça uzaktır. Buna rağmen bu kişiler kendi akıllarını çok beğenirler ve diğer insanlardan kendilerini çok akıllı zannederler. Adamlık dini insanı herkese her konuda fikir verecek bir akla sahip olduğu kanaatindedir. Sağdan soldan duyduğu yarım yamalak, kulaktan dolma bilgileri, başına gelen olaylardan kendince çıkardığı sonuçlarla sentezleyip büyük bir hayat tecrübesi edindiğini sanır. Herkese her fırsatta bu tecrübeyi ispatlamaya çalışır. Burada akıl, zeka, ahlak ve kültür gibi özellikler ikinci derecede kalır. En büyük prim yapan unsurlardan biri de, yaş faktörüdür. Bu sözde üstünlük; "sen gelirken biz gidiyorduk", "ben senin küçüklüğünü bilirim" gibi ifadelerle vurgulanır.
Fikir öne sürdüğü, bilmişlik yaptığı herhangi bir konuda haksız olduğu anlaşılsa bile, haksızlığını kabullendiği çok nadir rastlanan bir durumdur. Yanılmak, hata yapmak, haksızlığının ortaya çıkması adamlık dini insanının hiç işine gelmez. Çünkü zaten asıl önemli olan bir sonuca varılması, doğruların, gerçeklerin ortaya çıkması değil çoğunlukla kendi komplekslerinin tatmin bulmasıdır.
Bu tür bir ortamda yetişen çocuklarda da, daha küçük yaşlardan benzer özellikler yerleşmeye başlar. Örneğin kültürlü, entelektüel, varlıklı, fakat İslam ahlakından uzak bir yapıya sahip bir ailenin çocuğu çoğunlukla bilmiş, ukala, insanları küçük gören, kendini her konuda haklı ve yeterli sanan bir kişilik edinir. Küçüklükten "büyümüş de küçülmüş" bir görünümü olan bu gibi çocuklar, İslam ahlakı ile eğitilmedikleri takdirde bu batıl yapıyı hayatlarının her döneminde üzerlerinde taşırlar.
İslam dinindeki samimiyet, doğallık ve içtenlik yerine adamlık dininde, samimiyetten tamamen uzak, her biri özel olarak ayarlanan ve zaman içinde kişinin karakterinin bir parçası haline gelen suni tavır ve davranışlar vardır.
Adamlık dini mensubu, çarpık anlayışının sonucu olan bu yapmacık hareket ve mimikleri, samimiyetsiz üslubu ile daha ilk bakışta kendisini belli eder. Bu yapmacık tavır ve davranışların her biri, mesaj vermek, ilgi çekmek, gösteriş yapmak, menfaat gözetmek vs. gibi belli amaçlara yönelik olarak sergilenir.
Mesaj Verme
Adamlık dininde, duyguların çoğu zaman konuşma yoluyla değil de, bakış ve tavırlarla ifade edilmesi esastır. Bunun sebebi, kişinin hissettiği birçok duyguyu açıkça belli etmeyi gururuna yedirememesidir. Bu yüzden duygularını ima yollu tavır ve davranışlarla belli eder. Avami lisanda "trip atma" şeklinde ifade edilen bu davranış bozuklukları adamlık dini insanının temel kişilik yapısını oluşturur. Kızma, bozulma, kıskanma, özenme, hayranlık gibi hisler kimi zaman böyle dolaylı şekillerde dışavurulur.
Sinirlenince kapıları çarparak kapatma, kızdığını belli edecek bakışlar atma, hiç cevap vermeden yoluna devam etme, sinirlendiğini belli etmek için ses tonunu mümkün olduğunca kısık tutarak konuşma adamlık dini insanının dışavurum tavırlarından bazılarıdır. Genelde açık ve samimi bir üslup yerine ima yollu anlatımlar tercih edilir.
İslam dinindeki asaletin yerine adamlık dininde, tavırlarda basitlik hakimdir. Arkadaşlar arasındaki tartışmalarda kızıp başını çevirme, susup konuşmama, kapıyı çarparak çıkma, birdenbire arkasını dönüp ortamdan ayrılma, surat asma ve bunu belli bir süre devam ettirme gibi sessiz protesto hareketleri, gülünecek şeylere kasıtlı olarak gülmeme, sorulan sorulara duyduğu halde cevap vermeme ya da ters ve aksi cevaplar vererek karşı tarafı bezdirme gibi basit ve bayağı hareketler, bunlardan birkaçıdır.
Üstünlük Gösterisi ve Aşağılama
Adamlık dininin mensupları, gün içinde sürekli olarak birbirlerine karşı üstünlük elde etmeye çalışır, ellerinden geldiğince karşı tarafı ezmeye uğraşırlar. Çünkü ancak karşı tarafı ezdikleri takdirde yükseleceklerini düşünürler.
Sinirli ve aksi görünme, çok meşgul olduğu ve kimseye tahammül edemediği izlenimi verme gibi tavırlar, genellikle işyeri sahibi veya üst makamdaki kişiler tarafından kendi altlarında çalışanlara karşı gösterilir. Karşı tarafı adam yerine koymadığını belli eden tavırlar göstermek de adamlık dininde makbul sayılan davranış biçimlerindendir. Toplum içinde konuşurken yalnızca belli kişileri muhatap alarak onlara bakarak konuşmak, belli kişileri adeta o ortamda yok saymak adamlık dininin aşağılama tavırlarındandır. Karşısındaki ile ilgisi olduğunu bildiği bir konuyu sırf onu muhatap almıyor görünmek için ona bakmadan yanındakilere anlatmak da sık sık yapılan hareketlerdendir.
Karşı taraf bir konu anlatırken yüzüne bakmadan elindeki işle uğraşmaya devam edip mümkün olduğunca ilgisizmiş gibi davranmak, sorduğu soruya duyduğu halde cevap vermemek adamlık dininde bir şahsiyet belirtisi olarak görülür ve üstün olabilmenin, bazı şeyleri "aşmış" görünmenin yollarından biri olarak kabul edilir. İlgisiz gibi görünmek, bir aşağılama yöntemi olarak hayatın her safhasında büyük bir itina ile uygulanır. Örneğin selam verilen kişi olmak çok önemlidir. Önce selam verenin karşı taraf olmasına özen gösterilir. Selamı duymazlıktan gelmek de karşı tarafı küçük düşürme metodu olarak kullanılır. Halbuki Kuran'da bildirilen ahlak ölçüsü çok farklıdır:
"Bir selamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin ya da aynıyla karşılık verin..." (Nisa Suresi, 86)
Birtakım yapmacık hareket ve tavırlarla diğer insanlara karşı üstün gelmeye, kendi eksik ve kusurlarını örtmeye çalışmak, ancak Allah ve ahiret inancına tam olarak sahip olmayan kişilerde görülen bir zihniyet bozukluğudur. Allah'ı gereği gibi takdir edemeyen adamlık dini mensupları, yalnızca Allah'a güvenip dayanan ve Allah'tan başka hiçbir şeyden çekinip korkmayan müminlerin aksine sürekli bir korku, güvensizlik, tedirginlik ve şahsiyet bozukluğu içerisindedirler. Diğer insanlara karşı küçük düşmek, altta kalmak, ezilmek, kaale alınmamak gibi endişeler bu kişilerin gündelik hayatlarında önemli bir sorun teşkil eder. Bu yüzden, kendi içlerinde buna karşı kendilerince bir savunma mekanizması geliştirirler. Bu, onların en önemli zaaflarından birisidir. Genellikle de toplum içinde, bu zaaflarını kapatmak amacıyla "en iyi savunma saldırıdır" gibi sapkın bir mantık içinde hareket ederler.
Adamlık dininin konuşmalarındaki en belirgin özellik konuşmaların boş ve amaçsız olmasıdır. Halkın % 90'dan fazla bir kesiminde, "laf olsun diye, konuşmak olsun diye konuşmak" adeta istemsiz bir davranış haline gelmiştir. Sonuca götürmeyecek, kalıplaşmış beylik konular bu boş konuşmaların temelini teşkil eder. Bu tür konuşmaların konu içeriği çok geniştir. Halk arasında, avami lisanla, "geyik muhabbeti" olarak da tanımlanan bu konuşmalar adamlık dini insanının gündelik yaşamında önemli bir yer işgal eder. Konuşmaların fazla değişmeyen klasik açılışları vardır: "Dünyanın hiçbir yerinde yok...", "Avrupalı bunu yapmaz...", "24 saatte..." diye başlayan konuşmalar, "beni başa getirecekler...", "biz adam olmayız...", "onların hepsi benim yanımda yetişti..." şeklindeki konuşmalar uzar, genişler, konudan konuya atlanır. Bilinen veya bilinmeyen her türlü konuda fikir beyan etmeye yönelik konuşmalar da en çok rağbet görenlerdendir. Hiçbir sonuca bağlanamayan, bağlansa da hiçbir fayda getirmeyen bu tip konuşmalar genelde karşı tarafa fikir, düşünce, yorum sahibi olduğunu hissettirme kompleksinden kaynaklanır.
Çözümsüz ve Hikmetsiz Konuşmalar
Adamlık dininde gerçekten konuşulup halledilmesi gereken konular bile karmaşa ve çözümsüzlüğe sürüklenir. Çok kısa sürede çözülebilecek meseleler saatlerce uzatılır. Konuşmalar karşılıklı iddialaşma, inatlaşma ve kişilik gösterisine dönüşür. İş toplantıları, arkadaş toplantıları, apartman toplantıları hep bu tür görüntülere sahne olur. Hikmetsizlik, konuşmaların her anına işler. Konuları özlü, hikmetli, akılcı bir biçimde dile getirmek mümkün değildir. Çünkü hikmet ancak, Allah'ın dileyip seçtiği kullarına verdiği bir üstünlüktür. Bir Kuran ayetinde şöyle buyrulur:
Kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine hikmet verilene büyük bir hayır da verilmiştir. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez. (Bakara Suresi, 269)
Kuran'da bildirilen akıl ve hikmete sahip olmayan adamlık dini insanı, birkaç cümlede anlatılabilecek bir konuyu dakikalarca hatta saatlerce anlatamaz. Bazı durumlarda da kısa sürede anlatabileceği konuyu özellikle dakikalarca uzatıp "tadını çıkartır". Televizyonlardaki açık oturumlarda çok kısa sürede çözülebilecek meselelerin saatlerce tartışması yapılır, ama hiçbir sonuca varılmaz. Bu konu hakkında Kuran'da şöyle bildirilmektedir:
İnsanlardan öyleleri vardır ki, bilgisizce Allah'ın yolundan saptırmak ve onu bir eğlence konusu edinmek için sözün 'boş ve amaçsız olanını' satın alırlar. İşte onlar için aşağılatıcı bir azap vardır. (Lokman Suresi, 6)
Adamlık dininde kişi lafı uzatıp bir türlü konunun özüne inemez. Çok konuştuğu halde birşey anlatamaz. Gereksiz girişler, anlamsız bağlantılarla çok basit bir konuyu bile içinden çıkılamaz bir hale sokar. Konuşmalarının arasına kendine dikkat çekmeye, fikir ve düşüncelerini önemli göstermeye ya da bilgi ve kültürünü ispatlamaya yönelik imalı sözler katmaya çalışır. En hayati konularda bile kendi şahsının öne çıkması birinci planda, konuşulan konu ikinci plandadır. "Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama', bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir 'çoğalma-tutkusu'dur..." (Hadid Suresi, 20) ayeti nde haber verilen özellikler adamlık dininin konuşmalarında da çok yoğun olarak kendini gösterir.
Bunlara, hep bir ağızdan konuşmak, karşısındakinin sözünü kesmek, konuyu yarıda kesip kendince önemli gördüğü başka bir konu açmak, yerli yersiz, bilip bilmediği her konuya karışmak gibi hareketleri de ekleyebiliriz.
Düşüncesiz Konuşmalar
Adamlık dininin konuşmalarında düşüncesizlik sık sık kendini gösterir. Anlattığı konu ya da kullandığı üslup karşı tarafın ilgisini çekmediği halde bunu fark edemeyip aynı tempoda anlatmaya devam etmek, daha önce anlattığı şeyleri unutup tekrar tekrar anlatmak, herkesin bildiği şeyleri çok orijinal bir konu anlatıyor edasıyla anlatmak, bir kişinin vakti yokken lafa tutmak adamlık dinine has düşüncesizliğin en belirgin örneklerindendir. Bütün bunların yanı sıra, yapılan yersiz ve kötü espriler konuşmaların daha da hikmetsiz bir hale gelmesine sebep olur.
Patavatsızlık, düşüncesiz konuşma şekillerinden biridir. Yanlış anlaşılmaya müsait sözler sarf etmek, lafın ucunun nereye varacağını hesaplayamamak, konuşurken çeşitli potlar kırmak bu sınıfa girer. Çoğu zaman kasıtlı bir aşağılama ya da alay etme amacı olmadığı halde bilinçsizce sarf edilen sözlerle insanları rencide etmek adamlık dini insanına mahsus bir davranıştır. Toplu ortamlarda, orada bulunan kimselerin çeşitli maddi veya fiziksel kusur, eksiklik ya da özürlerini dikkate almadan, gerek de olmadığı halde, bu konuları gündeme getirmek o kişiler için taciz edici olabilir. Örneğin saçları dökük ya da boyu kısa veya maddi durumu kötü olan bir insanın yanında bu özellikleriyle ilgili yersiz konular açmayı, küçük düşürücü espriler yapmayı adamlık dinine özgü düşüncesizlikler arasında sayabiliriz.
Saygıya Uygun Olmayan Alaycı Konuşmalar
Konu ne olursa olsun iddiacı ve tartışmacı bir üslup takınmak adamlık dininin özelliklerindendir. Bunun yanı sıra ses tonunu yükselterek baskın çıkmaya çalışmak özellikle karşı tarafa kendi fikrini kabul ettirmenin bir gereği olarak kullanılır.
Kendisiyle aynı ortamda bulunan kişileri muhatap kabul etmeyip, onlar hakkında, "bu", "şunlar" gibi terimler kullanmak, karşısındakinin yüzüne bakmadan konuşmak, espriyle bozmak, laf sokmak da adamlık dininde karşı tarafı aşağılama metotlarındandır. Duyduğu halde kendine ağır bir hava vermek için sorulan sorulara cevap vermemek, duymazdan gelmek kullanılan başka bir yoldur. Bunların yanı sıra duyduğu bir şeyi kasten tekrarlatmak, anladığı halde anlamazdan gelmek, karşı taraf bir şey anlatırken onu kaale almadığını ve dinlemediğini belli edecek şekilde başkasıyla farklı bir konu konuşmaya başlamak saygısız ve alaycı konuşmanın diğer örneklerindendir.
Karşısındakinin anlattığı konuyla ilgilenmediğini, küçümsediğini belli eden alaycı ifadeler kullanmak "tabi tabi haklısın", "aynen devam et" gibi... kelimeler kullanmak, ayrıca otoriter üslup takınarak "bakayım"lı konuşmak ("ver bakayım", "gel bakayım" gibi...) bu konuyla ilgili diğer örneklerdir.
Telefon Konuşmaları
Telefonda konuşurken, normal zamanda kullandığı ses tonu ve üsluptan farklı bir ses tonu ve üslup kullanmak yine adamlık dini özelliklerindendir. "Alo" kelimesini bulunduğu yerdeki statüsüne göre, farklı samimiyetsiz şekillerde telaffuz etmek, örneğin patron ve müdür konumundaysa sesini özellikle kalın ve tok bir tona getirip ağır ve ekstra ciddi bir üslupla telefonu açmak gibi.
Adamlık dininde telefonla konuşurken görülebilen diğer hareketler de şöyle sıralanabilir: Karşılıklı konuşmalarda rahat söyleyemeyeceği şeyleri telefonda cesaret bulup söylemek, çıkarı olan birisinden telefon beklerken telefonun başından ayrılmadığı halde telefon çalınca hemen açmamak, uzun bir süre çaldıktan sonra cevap vermek...
Karşı tarafla konuşurken etrafındakilere kaş göz işaretleriyle mesaj vermek. Kendini tanıtma ve vedalaşma sırasında yapmacık samimiyet kalıpları kullanmak, sinirlendiğini belli etmek için ahizeyi vurarak kapatmak, konuşurken karşı tarafa samimiyetsiz iltifatlar yapıp telefonu kapattıktan sonra karşı taraf hakkında olumsuz veya alaycı konuşmak gibi davranışlar da adamlık dinine has hareketlerdir.
Arkadan Çekiştirme ve Dedikodu
Kalem Suresi'nin 10-13. ayetlerinde, adamlık dini mensuplarının gösterdiği basit ve aşağı tavırlar birbiri ardına tarif edilir. Bu konu ile ilgili olarak bildirilen ayetler şöyledir:
Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık. Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren. Hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkar. Zorba, saygısız, sonra da kulağı kesik. (Kalem Suresi, 10-13)
Ayetlerin ilk başında söylenen "alabildiğine ayıplayıp kötüleme", adamlık dininde çok rastlanan bir tavırdır. Bu şeytani dinin mensupları içinde, insanların yüzüne karşı iyi davranan, sonra da arkasından çekiştiren insan modeli son derece yaygındır. Hiç kimse birbirinin eksik ve hatalı yönleriyle, düzeltmek kastıyla ilgilenmez. Zaten, başkalarının hatalarını düzeltmek de pek arzu edilmez. Kişinin herhangi bir hatası, ancak bir alay ya da dedikodu konusu olarak gündeme gelir.
Adamlık dininde adeta bir eğlence ve oyalanma konusu haline gelen dedikodunun, sosyal yaşamda önemli yeri vardır. Toplumda bu kötü huyun eleştirilmesi ve reddedilmesi beklenirken aksine çoğunlukla teşvik edildiği görülmektedir. Oysa Kuran'da bu konuda verilen hüküm şudur:
Ey iman edenler zandan çokça kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönünü araştırmayın). Kiminizde kiminizin gıybetini yapıp arkadan çekiştirmesin Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi?... (Hucurat Suresi, 12)
Samimiyetsizliğin yanı sıra alaycılık da adamlık dini insanlarının ortak davranış bozukluklarındandır. Kuran'da açıkça yasaklanan alaycılığın, ne derece çekinilmesi gereken bir davranış olduğu bir ayette şöyle bildirilmiştir:
Arkadan çekiştirip duran ve kaş göz işaretiyle alay eden her kişinin vay haline... (Hümeze Suresi, 1)
Buna karşın adamlık dininde, kişinin fırsat bulduğunda hiç çekinmeden bir başkasıyla alay etmesini ve onu küçük düşürmesini engelleyen hiçbir kural yoktur. Tam tersine alay eden kişinin safında olmak herkes için daha cazip bir durumdur. Alaycı ve küçük düşürücü tavırlara şu örnekleri verebiliriz:
Bir topluluk içinde samimi olduğu kişilerle kaş göz işareti yaparak diğer bazı kişileri alaya almak, topluluk içinde insanları aşağılamak kastıyla onların hatalarını, eksiklerini, kusurlarını gündeme getirmek ve bunları alay konusu yapmak, kişinin fiziksel özellikleriyle alay etmek, karşı tarafın eksik ya da vasat özelliklerini, o şahsı bu özelliklerin zıt olanlarıyla överek alay konusu yapmak.
Ayrıca şaka ve esprilerle veya kötü lakaplar ve sıfatlar takmak suretiyle insanları küçük düşürmek, bakış ve mimiklerle insanları küçümsemek ve aşağılamak, karşısındakinin küçük düşürücü şekilde taklidini yapmak, üslup, ses tonu ve seçilen kelimelerle karşı tarafı ezmeye çalışarak kendi üstünlüğünü ortaya koymak, birisi bir şey anlatırken onun eksikliğini ima ederek başkasıyla gülüşmek, duyamayacağı bir şekilde onun hakkında fısıldaşmak gibi hareketler adamlık dininde sık sık görülür.
Bunların yanı sıra ortamda hata veya sakarlık yapan birisiyle toplu olarak dalga geçmek, eğlence konusu edinmek için saflığı ya da iyi niyetiyle tanınan bir kişiyle özellikle uğraşıp onun her hareketinden, her sözünden alay edilecek bir şeyler çıkarmak, sevmediği, ezmek istediği bir kimseyi bilhassa kalabalık ortamları kollayarak küçük düşürmek de adamlık dininin özelliklerindendir. Oysa alaycılık, aşağılama, lakap takma gibi davranışlar Kuran'da şiddetle kınanmış ve yasaklanmıştır:
Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar; kadınlar da kadınlarla (alay etmesin), belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi 'olmadık-kötü lakaplarla' çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendileridir. (Hucurat Suresi, 11)
4- UMURSAMAZLIK
Adamlık dininin en temel esaslarından biri umursamaz görünümdür. Çünkü bu batıl dinde umursamazlık, sözde akıl, yetenek ve şahsiyet üstünlüğünü vurgulama yöntemi olarak kullanılır. Çok özel, önemli ve herkesten daha üstün bir şahsiyete sahip insan izlenimi vermenin yolunun, "umursuzluk" olduğuna inanılır. Bu nedenle özellikle gençler arasında umursuz tavırlar çok yaygındır.
Bir lisenin en popüler kızlarını veya erkeklerini düşünün. Genellikle bu kişilerde alçakgönüllü, herkese karşı sevgi dolu, saygılı ve candan bir tavır göremezsiniz. Çünkü güzel ahlakın en önemli özellikleri olan bu tip tavırlar, cahiliyede küçük düşürücü bulunur. Adamlık dininin mensupları arasında popüler olabilmek için mümkün olduğunca kibirli ve umursuz olmak gerekir. Herkese selam vermemek, ancak selam verilen insan olmak bu anlamda çok önemlidir. Sevgi gösteren değil, ancak kendisine sevgi gösterilen kişi olmak da. Çevresindekilerle ilgilenmiyormuş gibi görünmek, birisi candan bir tavır gösterdiğinde mesafeli davranmak, sadece yakın birkaç arkadaşıyla samimi olup bunların dışında herkese karşı ilgisiz davranmak da bu anormal davranışlara örnektir.
Umursamazlığın bir de ikinci bir yönü vardır ki, "boş verme" mantığı olarak kendisini gösteren bu yönü, cahiliye toplumunun hemen hemen tamamına hakim durumdadır. Bu ruh halinde insanlar tehlikeyi fark etmez, fark etseler bile akılsızca umursamazlar. Çünkü adamlık dini tehlikeye karşı sakin davranmayı bir üstünlük olarak gösterir. Bu nedenle cahiliyede umursamazlıktan kaynaklanan ölümler, sakatlanmalar, hastalanmalar çok fazla olur. Örneğin kablosu elektrik kaçağı yapacak şekilde yıpranmış olan bir eletronik aleti tamir ettirmek yerine, "boş ver biz böyle şeylerden korkmayız" diyerek bu şekliyle kullanmak bu umursuzluğun bir göstergesidir. Ya da elektirik tesisatı eskimiş ve her an yangın çıkma tehlikesi olan bir apartmanda oturanların, "boş ver bu apartman sağlam apartmandır bir şey olmaz" sözleriyle bu tehlikeyi görmezden gelmeleri… Hatta insanların birçoğu, "biz eski toprağız bize bir şey olmaz" mantığıyla yıllarca doktora gitmez, hastalıkları için herhangi bir tedavi görmeye gerek duymaz. Adamlık dininin bu umursuzluğu nedeniyle, vücudundaki kanseri, tümörleri, virüsleri fark etmeden yıllarca yaşayan ve durum fark edildiğinde de ölümün eşiğine gelmiş insanlar çok fazladır.
Bu umursuzluğun getirdiği bir başka tehlike ise çevreye zarar verme ihtimalidir. Örneğin bazı kişiler 3-4 yaşındaki çocuklarını "hiçbir şey olmaz" zihniyetiyle evde yalnız bırakabilmektedirler. Döndüğünde çocuğunu sobaya yapıştığı veya gazı açtığı için yaralı ya da ilaç içtiği veya camdan düştüğü için ölü bulan insanlara çok sık rastlanır. Bu tip haberler her gün gazete sayfalarında çıkar. Ancak adamlık dininin umursamazlığı bu noktada da kendini gösterir. Bu haberleri okuyan insanlar böyle bir olayın kendi başlarına gelmeyeceğine inandıkları için aynı tavra devam ederler.
Cahiliye ahlakında "umursuzluk" o kadar yaygındır ki, insanlar birbirlerinden sürekli olarak "boş ver, aldırma, hiçbir şey olmaz" gibi sözler işitirler. Hatta bu dinin sapkın anlayışından dolayı insanlar, herhangi bir tehlike karşısında tedbir almaya veya tedbir alınmasını teklif etmeye utanırlar. Çünkü korkaklıkla suçlanırlar. Örneğin yangın tertibatı olmayan büyük bir iş yerinde çalışanların, gerekli teçhizatların getirilmesini teklif etmesi ya da eskimiş olan asansör tertibatının yenilenmesini istemeleri oldukça zordur. Çünkü böyle bir durumda işyerindeki diğer insanlar büyük bir ihtimalle alaycı esprilerle bu kişiye korkak muamelesi yapacaklardır. Halbuki sırf akılsızca bir "kendini ispatlama" zihniyetiyle yapılan bu tip umursuzlukların sonu genellikle bu insanların zararına neticelenir.
Ancak burada önemli bir noktaya dikkat çekmekte yarar vardır. Elbette bir tehlike karşısında aşırı panik olmak, bir anda şuuru kapanır derecede dehşete düşmek gibi tavırlar da doğru değildir. Allah insanlara Kuran'da tevekküllü olmalarını yani zor durumlarda, tehlike anlarında da Allah'a güvenip dayanmalarını emretmiştir. Bu konudaki bazı ayetler şöyledir:
Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. O'nun ayetleri okunduğunda imanlarını artırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler. (Enfal Suresi, 2)
De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 51)
… Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, Kendi emrini yerine getirip-gerçekleştirendir. Allah, herşey için bir ölçü kılmıştır. (Talak Suresi, 3)
Ve (Hz. Yakup) dedi ki: "Ey çocuklarım, tek bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ben size Allah'tan hiçbir şeyi sağlayamam (gideremem). Hüküm yalnızca Allah'ındır. Ben O'na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnızca O'na tevekkül etmelidirler." (Yusuf Suresi, 67)
Yukarıdaki ayette görüldüğü gibi Hz. Yakup, çocuklarına tevekküllü olmayı öğütlemekte, ancak aynı zamanda yapacakları işte tedbir almayı da hatırlatmaktadır. İşte, salih bir Müslümanın göstermesi gereken tavır da budur. Ne adamlık dininin gereği olan umursuzluk, ne de Allah'ın çirkin olduğunu bildirdiği tevekkülsüzlük doğru tavırlar değildir. İnsan gördüğü her tehlikeye karşı aklını kullanıp tedbir almalı, ama aynı zamanda da Allah'ın dilemesi dışında hiçbir tehlikenin önüne geçemeyeceğini bilerek Rabbimiz'e teslim olup tevekkül etmelidir.
5- ZALİMLİK
Adamlık dini topluma son derece acımasız ve insaniyetsiz bir sistem getirir. Bu nedenle halkın büyük bir çoğunluğu çevresine karşı son derece düşüncesiz ve merhametsizdir. Dolayısıyla insanların sadece bir gün içinde defalarca morali bozulur, kırılır, kalbi sıkılır. Adamlık dininin zalimliği nedeniyle son derece gergin, asabi, azap dolu bir hayat yaşarlar. Herkesin çok dışa dönük ve neşeli bildiği insanların bile hemen hemen tamamı, akşam yatağına yattığında saatlerce ağlayan, için için büyük bunalımlar yaşayan insanlardır. Çünkü toplumun geneline adamlık dini tam hakim durumdadır ve bu batıl dinin getirdiği her tavır ve her mimik insanlar için -kendileri de aynılarını yapıyor olsa da- katlanması çok güç bir eziyettir.
Örneğin maddi durumu iyi olmadığı için iş yerine her gün aynı kıyafetle gitmek zorunda kalan bir insan düşünelim. Bu kişi için her gün aynı kıyafeti giymek büyük bir sıkıntı konusudur. Çünkü mutlaka çevresindeki insanlar bu konuyu kendi aralarında konuşur, bu durumdan dolayı ona değer vermez ve "bu kazak da üstünde parçalanacak", "senin de başka kıyafetin yok galiba" gibi düşüncesizce esprilerle alaycı bir tavır takınırlar.
Bir iş yerinde, okulda, yazlıkta, kursta veya bir topluluğun olduğu herhangi bir mekanda mutlaka insanların arkasından konuşan birilerinin olduğunu bilmek de çok sıkıntı vericidir. Çünkü insanlar mutlaka kendi arkalarından konuşulanları bir vesileyle duyar ve bundan dolayı kalplerinde büyük bir sıkıntı hissederler.
Adamlık dininde insanlar çok ince yöntemlerle birbirlerinin moralini bozabilirler. Örneğin yeni kıyafet giymiş birine, "güzel kıyafet, ama sana pek olmamış, dünkü kıyafetin sana daha çok yakışmıştı" demek, genellikle karşıdaki insanı aşağılamak için yapılır. Çünkü adamlık dininde övgü, iltifat veya güzellik dile getirme yoktur. Bu nedenle insanlar birbirlerinin güzel yönlerini övmezler. Saçını değişik bir model yapmış birine çok beğendiği halde, "bu da yakışmış, ama eski modelin sende daha güzel duruyor" demek de, adamlık dininin iğneleyici üsluplarından biridir. Her güzellikle bir kusur bulmak ve güzel olan yerine kusurlu olanı dile getirmek adamlık dininin bir kuralıdır. Örneğin çok güzel bir insanı, "güzel ama daha güzellerini de gördüm", "güzel, ama şurası kusurlu", "güzel, ama gözleri yeşil olsaymış daha güzel olurmuş" gibi ifadelerle övmekten kaçmak bu kuralın gereğidir.
Başkalarının hatalarından, eksiklerinden veya kusurlarından yola çıkarak eğlenmek de adamlık dininde uygulanan bir zalimlik çeşididir. Örneğin bir insanın gözündeki bozukluğu, şaşı olmasını espri konusu yapmak ve arkasından "sana mı bakıyor bana mı bir türlü anlamıyorum", "göz göze gelemiyorum" diyerek kahkahalarla gülmek… Sakar bir insanın eline bir şey verirken "aman ha sıkı tut" gibi espriler yapmak… Saçları dökülen birine sürekli olarak piyasadaki yeni çıkan ilaçları sayarak gülmek, "yeni saç ekme yöntemleri geliştirmişler, sana da bir randevu alalım", "bugün bir iki tel daha dökülmüş herhalde" gibi espriler yaparak kendince neşelenmek… Boyu kısa birine "aşağıda havalar nasıl", "aşağıdan dünya nasıl görünüyor" gibi cahilce sözler söylemek... Tüm bunlar adamlık dininden kaynaklanan zulüm yöntemleridir. Ayrıca düşen bir insana gülerek, onu mahçup etmek, kıyafeti sökük olan birini eğlence konusu yapmak, dili sürçen birinin taklidini yapmak da bu batıl dinin zalimliklerinden bazılarıdır.
Bu tip durumlarda espri yapılan kişi de genellikle kendisine yapılan bu şakalara adamlık dininin tavırlarıyla cevap verir. Örneğin bozulmadığını düşünsünler diye gülerek karşılık verir. Ancak içinde söylenenlerin sıkıntısını ve acısını mutlaka hisseder. Veya o da karşı tarafın bir kusurunu yüzüne vurur ve bu çirkin tavırlar karşılıklı olarak sürüp gider.
İnsanları kızdırmaya çalışmak adamlık dininin bir diğer önemli özelliğidir. Halk arasında birçok insan çeşitli sebeplerle bu yöntemi kullanır. Kimisi sevmediği bir insana rahatsızlık vermek, kimisi de kendisine kötülük yapan birinden intikam almak istediği için kızdırıcı davranır. Kimisi için ise kızdırmak adeta bir yaşam şekli olmuştur. İnsanların zaaflarını ortaya çıkarmaktan ve öfkelenmelerini seyretmekten hoşlanır ve bu şekilde nefsini tatmin eder. Annesine, babasına, öğretmenlerine, arkadaşlarına karşı her tavrının altında kızdırıcı bir yön olur. Ancak adamlık dininin bu özelliği, insanlar tarafından çok açık olarak uygulanmaz. Kızdırmanın belirli yöntemleri vardır. Bunlardan birkaçı şunlardır:
"Sakin takılmak"
Karşı tarafı kızdırmaktan zevk alan insanlar bu yönteme çok sık başvururlar. İnsanların önem verdiği, heyecan duyduğu, telaşlandığı konularda normalin dışında sakin bir tavır göstererek karşılarındaki insanı rahatsız ederler. Özellikle gençlerin anne ve babalarına karşı olan tavırlarında buna sıkça rastlayabilirsiniz. Örneğin dışarı çıkmasına izin vermeyen annesinden intikam almak isteyen bir genç kız, onun bütün sorularına son derece lakayt ve sakin bir ses tonuyla cevap verir.
Annesi telaş içinde kaybettiği bir şeyi aradığında ve kızından yardım istediğinde sakin bir şekilde "görmedim" diyerek kafasını çevirir ve gazetesini okumaya devam eder. Annesi telefonda bir şey not etmek için acil kalem kağıt istediğinde, yavaş hareketlerle yerinden kalkıp ağır adımlarla kalemi ve kağıdı alıp son derece sakin bir tavırla bunları annesine götürür. Annesi samimi ve neşeli bir şekilde okulda neler yaptığını sorduğunda sadece "hiç" diye cevap verir. Candan bir tavırla gününün nasıl geçtiğini sorduğunda sadece "iyi" diyerek yürümeye devam eder. Çünkü tüm bu tavırlarının karşı tarafı kızdıracağını bilir.
Acelesi olan bir insana onun işine engel olacak ve hızını kesecek bir sakinlikle davranmak da adamlık dinindeki bir kızdırma yöntemidir. Örneğin işine geç kalan bir insan tam kapıdan çıkarken yukarıdaki odada çantasını unuttuğunu söylediğinde, son derece ağır adımlarla merdivenleri çıkarak, çantayı alıp yine uykulu bir sakinlik içinde kapıya getirmek, sırf karşı tarafı kızdırmak için yapılan bir eylemdir. Öğrencisine büyük bir gayret içinde bir konu anlatmaya çalışan bir öğretmeni ilgisiz gözlerle dinleyip en sonunda da sakin bir sesle "ben hiçbir şey anlamadım" demek, öğretmenini kızdırarak nefsini tatmin etmek isteyen cahiliye insanının tavrıdır.
"Sakin takılma"nın bir başka şekli sorulan sorulara bir türlü doyurucu cevap vermemektir. Örneğin "evin her yerini aradım ama ayakkabılarımı bulamadım sen gördün mü?" sorusuna sadece "evet" diye cevap vermek bir kızdırma taktiğidir. Bunun ardından "peki nerede gördün" sorusuna yalnızca "odada" cevabını vermek ve ne hangi oda olduğunu ne de yerini tarif etmemek karşı tarafın bir sürü soru sormasını gerektirecektir. "Hangi odada, odanın neresinde, hangi dolapta, dolabın hangi rafında" gibi soruların sorulması gerekecektir. Böylece sadece tek bir cümleyle halledilebilecek bir konu, dakikalarca uzayarak ve karşı tarafı zahmete sokarak kızdırıcı bir hale bürünmüş olacaktır. Bu nedenle sorulan sorulara tam ve açıklayıcı cevap vermemek, adamlık dininin kızdırma yöntemlerinden biridir.
Duymazlıktan, görmezlikten, anlamazlıktan gelmek…
Cahiliye toplumlarında bu yöntemi genellikle kavgalı kişiler birbirlerinden intikam almak için kullanırlar. Kavgalı oldukları insanı kızdırarak rahatsız etmek, ona huzursuzluk vermek için uygularlar. Böylece bir nebze de olsa intikam aldıklarını düşünürler. Örneğin kavga ettikleri kişinin de bulunduğu bir toplulukta ondan yana bakarak konuşmamak, sanki o ortamda öyle bir insan yokmuş gibi davranmak, herkesin esprisine gülerken onunkine gülmemek, herkese selam verirken ona selam vermemek, herkese veda ederken ona etmemek, herkesin hatırını sorarken onun yanından geçip gitmek, adamlık dini kıstaslarına göre "sana değer vermiyorum, bilgin olsun" anlamına gelir.
Bu yöntem kızdırmayı hayat şekli haline getirmiş insanlar tarafından da çok sık uygulanır. Kendisiyle konuşan bir insanın anlattıklarını çok iyi duyduğu halde dinlememiş gibi yapmak, "pardon sen en son ne demiştin", "bir şey mi söyledin" gibi sorularla karşı tarafı pek umursamadığını göstermek bu insanların uyguladığı bir adamlık dini tavrıdır. Anladığı bir konuyu sürekli açıklattırmak da diğer bir kızdırma yöntemidir. Örneğin kendisine "biraz ağır davranıyorsun, hızlı olsan daha başarılı olursun" diyen birinin ne söylemek istediğini çok iyi anladığı halde, "nasıl ağır yani" gibi bir soru sormak karşı tarafa iş çıkarmak ve onu bu söylediğine pişman etmek için yapılır. Annesinden daha düzenli olması için uyarı alan bir genç kızın buna cevaben "nasıl daha düzenli olabilirim ki" gibi sözlerle karşılık vermesi de bu eleştiriye karşı geliştirilen bir kızdırma taktiğidir. Halbuki her insan hızlı hareket etmenin veya düzenli olmanın ne demek olduğunu daha çocuk yaşlarda öğrenir ve bunlar son derece kolay uygulanabilecek konulardır.
"Laf dokundurmak"
Kızdırmanın diğer bir yöntemi "laf dokundurma" tabiriyle bilinen bir tavır bozukluğudur. Örneğin tanıdığı biri vasıtasıyla şirkete girmiş ve üst düzey yöneticiliğe yükseltilmiş bir elemanın olduğu iş toplantısı sırasında, "keşke bizim arkamız da güçlü olsaydı da, biz de kısa yoldan yükselseydik" demek buna bir örnektir. Veya istemeyerek yaptığı bir hata yüzünden zarara sebep olan birinin yanında "bazı insanların hatalarının ceremesini biz çekiyoruz, bildiğiniz gibi" şeklinde sözler sarf etmek yine "laf dokundurmak" maksatlıdır. Burada isim vermemek, özellikle "bazı insanlar" diye belirtmek yine adamlık dininin çirkin kurallarındandır.
Arkadaşının sınavlarda hep kendisinden daha iyi not almasını kıskanan bir öğrencinin bu kişinin yanında, "sabahlara kadar çalışıp belli etmeyen nice kişiler var" demesi, laf dokundurarak karşı tarafı kızdırmak için yapılır.
Bakışla kızdırmak
İnsanlar genellikle sözle anlatamadıkları şeyleri bakışlarına yansıtarak karşı tarafa anlatma yolunu seçerler. Çünkü bakışla yapılan bir ima hiçbir zaman maddi olarak ispat edilemez ve insanlar bakışlarındaki anlamı kolaylıkla reddedebilirler. Örneğin karşısındakine kinle bakan bir insan, "o an heyecanlandım, bakışlarım ondan değişmiştir, yoksa kinle hiçbir ilgisi yok" dediğinde bunu herkes kabul etmek zorunda kalır. Ya da bakışlarında alaycılık olan birinin, "yoo ben seni gayet ciddi dinliyorum, bir an aklıma bir şey geldi de ondan bakışlarımda gülme görmüş olabilirsin" dediğinde buna kimse itiraz edemez. Çünkü bakıştaki alaycılığın maddi bir delili yoktur. Ancak insan bakışlarıyla karşısındakine, her türlü olumlu veya olumsuz düşüncesini belli edebilir. Bu nedenle cahiliye toplumlarında kızdırma yöntemi olarak sadece bakışlarını kullanan birçok kişi vardır.
Örneğin insanlar genellikle kavgalı oldukları bir kişiyle konuşmak zorunda kaldıklarında gözlerine son derece anlamsız ve donuk bir bakış yerleştirirler. Bu bakış, yine karşı tarafı umursamadığını anlatan ve bundan dolayı da karşı tarafı kızdıran bir bakıştır. Nefsine ağır gelen ve gururunu kıran bir konu anlatıldığında, göz kapaklarını yarıya indirerek, çok ağır bir şekilde açıp kapayarak ve aynı anda da bomboş bakarak karşı tarafı dinlemek de adamlık dininin bir parçasıdır.
Karşı tarafı küçük gördüğünü belli ederek kızdırmak için ise gözlere alaycı bir bakış yerleştirilir. Bu yöntem, yüz gülmüyorken, gözlerin gülmesi şeklindedir. Karşı tarafın ciddi bir konuşmasını ciddi bir yüzle ancak gözlerinde gülümsemeyle seyreden biri, bu tavırla "anlat ama söylediklerin bir kulağımdan giriyor bir kulağımdan çıkıyor" demenin bir başka yöntemini uygulamış olur.
7- YENİ FİKİRLERE VE ELEŞTİRİYE KARŞI KAPALI OLMAK
Adamlık dinini yaşayan bir insan, karakter ve ahlak olarak hayatı boyunca hiçbir ilerleme kaydedemez. Çünkü adamlık dini eleştiriye ve yeni fikirlere kesin bir yasak koymuştur. Bir insanın kendisinden büyük, zengin, kültürlü, yüksek makama sahip, güzel ve tecrübeli bir kişiyi eleştirebilmesi veya ona yeni fikirler getirebilmesi neredeyse imkansızdır. Hatta adamlık dininde bu konuda o kadar sert kurallar vardır ki, 20-30 yıllık arkadaşlıklar tek bir eleştiri nedeniyle bir daha görüşmemek üzere bir anda sona erebilir.
Örneğin adamlık dinine göre bir insanın, tavrıyla, ahlakıyla, karakteri veya mimikleri ile ilgili olarak karşısındaki kişinin fikrini alması ve ona danışması son derece küçük düşürücüdür. Bu nedenle genellikle cahiliye toplumunda kimsenin kendisiyle ilgili konularda bir başka kişinin fikrini aldığını ve danıştığını göremezsiniz. Örneğin "Karakterimde seni rahatsız eden bir yön var mı? Gülüşlerimde, yüz mimiklerimde veya yürüyüşümde bir kusur görüyor musun? Bana kişiliğimle ilgili verebileceğin bir tavsiye var mı? Nasıl bir insan olsam daha rahat edersiniz ya da daha çok sevilirim? Kıyafet zevkimi nasıl buluyorsun bana bu konuda verebileceğin bir öneri var mı?.." gibi sorular duymak hemen hemen mümkün değildir. Çünkü bir insanın kendisini geliştirmek için çevresinden fikir alması adamlık dininin zihniyetine taban tabana zıttır. Herkes kendisini "en iyi, en kültürlü, en görgülü, en akıllı" kişi olarak kabul eder. Eksiklikleri ve kendisini geliştirmesi gereken yönleri olduğunu bilse bile bunu çevresine belli etmek istemez.
Adamlık dini, fikir danışmamanın yanı sıra eleştiriye de tam anlamıyla kapalıdır. Örneğin kendi alanında uzman bir doktor veya bir mühendis düşünelim. Kendilerine gelen bir kişi eğer başka bir uzmanın fikrinin kendisininkinden farklı olduğunu ifade ederse, mutlaka "o zaman git ona muayene ol veya o zaman git evini ona yaptır" gibi bir cevap verirler. Kendi sahasında uzman olan insanlar, genellikle meslektaşlarının fikirlerini almak istemez ve mutlaka kendi dediklerinin yapılmasını isterler.
Bu inanca göre bir insanın kendinden küçük birinden, örneğin yeğeninden eleştiri alması imkansızdır. Hemen hemen hiçbir genç, amcasına ya da teyzesine karakterleriyle ilgili bir öneride bulunamaz. Söz gelimi bir akrabasının daha sabırlı, daha hoşgörülü veya daha ince düşünceli olmasını isteyen bir çocuk, bunu kendisine söylediğinde büyük bir ihtimalle ya alaycı, ya umursamaz ya da öfkeli bir tavırla karşılaşır. "Bu yaşta senden tavsiye alacak değilim ya" zihniyetiyle hareket eden insanlar kendilerinden küçük yaşta birinin aklına ihtiyaçları olmadığını düşünürler. Halbuki güzel ahlaklı imanlı bir genç, imansız ancak yaşlanmış olan bir insandan kat kat daha akıllı, vicdanlı ve ruhen olgun olabilir.
Nitekim Kuran'da bildirilen, Hz. İbrahim'in babasını doğru yola çağırmak için söyledikleri bu konuya bir örnektir:
Kitap'ta İbrahim'i de zikret. Gerçekten o, doğruyu-söyleyen bir Peygamberdi. Hani babasına demişti: "Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun? "Babacığım, gerçek şu ki, bana, sana gelmeyen bir ilim geldi. Artık bana tabi ol, seni düzgün bir yola ulaştırayım."
"Babacığım, şeytana kulluk etme, kuşkusuz şeytan, Rahman (olan Allah)a başkaldırandır." "Babacığım, gerçekten ben, sana Rahman tarafından bir azabın dokunacağından korkuyorum, o zaman şeytanın velisi olursun." (Babası) Demişti ki: "İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursan, andolsun, seni taşa tutarım; uzun bir süre benden uzaklaş, (bir yerlere) git." (İbrahim:) "Selam üzerine olsun, senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim, çünkü, O, bana pek lütufkardır" dedi. (Meryem Suresi, 41-47)
Adamlık dininde, makam ve kültür de eleştiri almayı engeller. Bir işçi, çalıştığı fabrikanın genel müdürüne asla bir tavsiyede bulunamaz. Ne işle ilgili, ne o kişinin karakteriyle ilgili, ne de başka bir konuyla ilgili. Örneğin çevresindekilere karşı hoşgörüsüz ve baskıcı olan bir genel müdür, eğer işçilerinin birinden bu konuda bir tavsiye alacak olursa büyük bir ihtimalle yapacağı ilk iş bu kişiyi işinden çıkarmak olur. Çünkü adamlık dinine göre bu büyük bir hakarettir.
Oysa bu son derece yanlış bir bakış açısıdır ve Kuran ahlakı ile hiçbir şekilde bağdaşmamaktadır. Böyle bir eleştiri gelmesi her insan için çok büyük bir nimet ve büyük bir dostluk gösterisidir. Kuran'da insanlara, birbirlerine iyiliği emretmeleri ve kötülükten menetmeleri emredilmiştir. Allah'ın bu emrini yerine getiren bir insana engel olmak, kendisine tavsiye edilen bir iyiliğe yüz çevirmek, elbette son derece çirkin bir tavırdır.
8- MİSAFİRE BAKIŞ AÇISI
Bir insanın manevi değerlerini kaybetmesiyle birlikte bu boşluğun yerini dinsizlik sistemi üzerine kurulu olan adamlık dini doldurur. İslam ahlakının olmadığı yerde mutlaka adamlık dini vardır. Adamlık dininin olduğu yerde ise insaniyet, ince düşünce, fedakarlık gibi güzel ahlaka uygun davranışlar yoktur.
Bu durumu adamlık dini bireylerinin misafirliğe bakış açısını örnek vererek açıklayabiliriz. Ancak adamlık dininin bakış açısından önce İslam ahlakının misafirlik konusunda sunduğu güzellikleri anlatmakta yarar vardır.
Kuran ahlakını yaşayan bir kişinin evine misafir olarak gittiğinizi varsayalım. Sizi evinde kabul eden kişi, bu misafirliğinizi büyük bir sevinçle karşılayacaktır. Çünkü İslam ahlakında misafir ağırlamak bir güzellik olarak görülür ve misafir her zaman el üstünde tutulur. Bu nedenle eve girdiğiniz andan itibaren sizi yeni tanıyan insanlar olsa bile son derece güler yüzle, cana yakın ve sıcak bir ilgiyle karşılaşırsınız. Sizi misafir eden kişinin imkanları kısıtlı olsa bile elindeki tüm olanakları sizin için seferber edecektir. Çünkü Kuran'da Allah, misafire o daha istemeden ihtiyaçlarının sunulacağı bir ağırlama adabı öğretmektedir. Kuran'da bildirilen Hz. İbrahim'in misafirlerine yönelik tavrı, İslam ahlakında misafire nasıl bir bakış açısı olması gerektiğini göstermektedir. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
"Sana İbrahim'in ağırlanan konuklarının haberi geldi mi? Hani, yanına girdiklerinde: "Selam" demişlerdi. O da: "Selam" demişti. "(Haklarında bilgim olmayan) Yabancı bir topluluk." Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine gidip, çok geçmeden semiz bir buzağı ile (geri) geldi. Derken onlara yaklaştırıp (ikram etti); "Yemez misiniz?" dedi. (Zariyat Suresi, 24-27)
Ayetlerde görüldüğü gibi, Hz. İbrahim tanımadığı halde misafirlerine son derece ince düşünceli davranmış, onlara sezdirmeden, onları mahcup etmeden ikramda bulunmuştur.
Ancak adamlık dininin hakim olduğu kişilerin tavrı böyle bir durumda son derece bencil ve insaniyetsiz olur. Eğer adamlık dininin etkisi altında olan bir kişinin evine misafirliğe giderseniz, burada yoğun olarak hissedeceğiniz duygu "yük olma"dır. Çünkü cahiliye ahlakında misafir, kendi deyimleriyle fazladan bir "boğaz'" olarak görülür. Karşılıklı çıkar alış verişi olan insanlar, aralarındaki ilişkinin bozulmaması için mecburen birbirlerini bir sıraya tabi olarak belirli zamanlarda ağırlarlar. Adamlık dini kurallarına göre bir kişi diğerinin evine gittiğinde sıra mutlaka diğerine gelir. İki-üç kere üst üste bir taraf diğerine misafir olmaz.
Bu bakış açısı gereği misafirin bir an önce evine dönmesi beklenir. Birkaç saatten fazla bu kişiye tahammül edilmez. Eğer yemeğe davet edilmediyse önüne kesinlikle yemek sunulmaz. Olabilecek en az masrafla misafiri evine yollama gözüyle bakıldığı için, en ucuz gelecek şekilde dışarıdan alınan birkaç şey ikram edilir. Evdekiler genellikle yiyeceklerin iyilerini kendilerine ayırıp kötülerini sunma ve bu şekilde kar elde etme telaşına düşerler. Misafirin bir tabaktan fazla yemesi son derece itici görülür ve eğer kendiliğinden biraz daha yiyecek isterse ev sahipleri mutfakta arkasından "amma çok yedi, bir an önce gitse de rahatımıza baksak" gibi kızgınlık ifadeleriyle misafirin ne kadar görgüsüz olduğunu konuşurlar. Misafirin evde dolaşması da hiç hoş karşılanmaz, ne kadar çok kalırsa kalsın salon sınırlarının dışına çıkması istenmez. Salondan dışarı çıktığında evde bir rahatsızlık oluştuğu ona hissettirilir.
Eğer misafir uzak bir yerden gelmişse ve birkaç akşam kalması gerekiyorsa, o zaman ev sahiplerinin tahammülü iyice azalır. Bir süre sonra misafirin yediği herşey, yaptığı her hareket, kullandığı her kıyafet rahatsızlık vermeye başlar. Tabağındaki zeytin çekirdeklerinden içtiği çayın sayısına, kaç tabak yemek yediğinden kaç kere banyo yaptığına ve ne kadar su harcadığına kadar herşeyi hesaplarlar. Her hareketlerinde misafirin evde fazlalık olduğunu ona hissettirirler. Bu nedenle böyle bir evde rahat etmek imkansızdır.
Ancak elbette bu durumun bir de diğer yönü vardır. Evde misafir olarak bulunan kişi de adamlık dininin kuralları çerçevesinde hareket etmektedir. O da misafir olduğu evde maksimum fayda elde etmeye çalışırken, çevresindekilere rahatsızlık verip vermediğini düşünmez. O da başka yönlerden düşüncesizlik yapar.
Sonuç olarak adamlık dininde insanlar her durumda hem kendilerine hem de çevrelerindekilere sıkıntı veren bir ortam oluştururlar. Bunun nedeni ise sahip oldukları Kuran'dan uzak, çirkin ahlaktır. İslam dininin bir insanda meydana getirdiği sıcaklıkla, adamlık dininin cahiliye ahlakı arasındaki zıtlık, bu örnekte olduğu gibi günlük hayatın her alanında kendisini açıkça gösterir. Adamlık dininin oluşturduğu insaniyetsiz, düşüncesiz, bencilce tavırlardan dolayı birçok insan rahat yaşayamaz, içi sıkılır, yakın, güvenilir ve çok sevdiği sıcak bir dost bulamaz. Ancak buna rağmen adamlık dini dünyada milyonlarca insan tarafından büyük bir kararlılıkla uygulanmaya devam eder. Ve bu şekilde insanlar kendi kendilerini sıkıntıya sokmuş olurlar. Bu durum Kuran'da insanlara şöyle açıklanmaktadır:
Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar. (Yunus Suresi, 44)